11 Eylül 2012

Ordan Burdan... Alaçatı


Kız kardeşimin önce yazları, son bir yıldır da yaz kış oturmaya başladığı Alaçatı evi dolayısı ile son dört yıldır yazlarımı bu şirin köyde geçiriyorum. Yıllar boyunca bölgeye ait pek çok fotoğraf çekmişim. Fakat fark ettim ki, Alaçatı ve çevresi hakkında hiçbir şey yazmamışım.

Çeşme son yılların parlayan yazlık mekanlarından biri oldu. Özellikle Temmuz ve Ağustos ayları akın eden yerli turist sebebi ile bu aylarda ben bölgeden uzak durmaya çalışıyorum. Her yıl bir yenisi açılan beach club ların gürültüsü, şezlong savaşları, sokaklarda ve restaurantlarda yer kapmaca benim tatil ve dinlenme anlayışımın çok dışında kavramlar. Üstelik zaten yüksek olan Alaçatı fiyatları o dönemlerde tavan yapıyor.  


Çeşme ve Alaçatı’nın en güzel zamanları Mayıs, Haziran ve sezonun bitmesi itibarı ile de 1 Eylül’den sonrasıdır. Özellikle ilkbaharın gelmesiyle tüm doğanın canlanışına köyde şahit olmak benim için yazın gelişini kutlamanın en güzel şeklidir. Daha sonraki iki yapış yapış ayı İstanbul’da, evimde, klimanın altında geçiştiririm.
 
Baharın habercisi gelincikler. Ildırı
 Bu sene Nisan sonunda Alaçatı açılışını yaptım. Birkaç günlük kaçıştı benim için. Günler ılıman, hatta sıcaktı sıcak olmasına ama akşamları kafamızı evden dışarı çıkaramamıştık soğuktan. Civar köyleri gezip kendim için gelecekte olası yerleşim alanlarına baktım. Barbaros köyü, Birgi köyü, Ovacık köyü ve derken Ildırı. Ne şahane bir köy Ildırı. Köyün çok büyük bir kısmı sit alanı ilan edilmiş. Ildırı’nın antik çağlara ait adı Erythrai. Burada ilk yerleşimin Tunç çağına ait olduğu düşünülüyor. Daha sonra da Atina krallığına ait dönemden izler görülmekte. Bu bölgeden pek çok medeniyet gelip geçmiş. Lidyalılar, Persler, Bergama Krallığı, Roma, Bizans, Türk beylikleri ve sonunda da Osmanlı imparatorluğu bu bölgede hüküm sürmüş. Tırmanırken karşınıza ilk M.Ö. üçüncü yüzyıla ait antik tiyatro çıkıyor. On dakikalık çok da zor olmayan bir tırmanıştan sonra tepedeki Athena Tapınağı ve kiliseyi görebilirsiniz. Kalıntılar Efes ya da Perge kadar etkileyici olmasa da Ildırı’nın eski zamanlarda önemli medeniyetlerin bir merkezi ya da daha çok geçiş noktası olduğunu hissedebiliyorsunuz. Ayrıca tabi muhteşem bir Ege Denizi manzarası ile karşı karşıya kalmak insanın nefesini kesmeye yetiyor. Sahildeki çay bahçesi gözleme yiyip çay içmek için keyifli bir mekan. Meydanda ufak tefek restaurantlar da göze çarpıyor.  

                                                                                 Ildırı
 
Çeşme’de Yelken Yapmak yazımda da bahsettiğim gibi Haziran başında hava ve deniz mükemmeldi. Alaçatı hala sakindi. Çeşme ve Sığacık Marinaları huzur doluydu bembeyaz tekneleriyle. Hele bir de Ege’ye yelken açmak insanı bambaşka bir dünyaya taşıyor. Hava yelken için çok sakindi Haziran’da. Fakat Ağustos bu bölgede rüzgarlı geçiyor. Bu yüzden seneye Ağustos ayı yelken programlarına katılmaya karar verdim.

                                                                   Alaçatı sokak köpeği

Alaçatı’da en çok köyün içine sabah yürüyüşlerini severim. Fotoğraf makinemi de alıp civardaki ufak detayları yakalamaya çalışırım. Özellikle yaz aylarında benim gibi boynundan fotoğraf makinesi sarkan turistlere rastlamak çok olasıdır köyün dar sokaklarında. Yine de hiç gocunmam. Çünkü herkesin bakışı, yorumu, kadrajı farklıdır. Şimdiye kadar sıkıldığım da olmadı hep aynı sokakları fotoğraflamaktan. Her sene renkli yerel dükkanlara bir yenisi ekleniyor. El işleri, antikalar, şipşirin sokak arası restaurantları ve cafeleri. Her birine ufacık da olsa bir detay, espri ve renk katılmış oluyor mutlaka. Kapıları rengarenk boyanmış, sokağa sarkan cicili bicili tabelaları, melekler asılı camekanları ile küçük dükkanlar benim en zengin fotoğraf kaynaklarım.

                                                                          Alaçatı dükkan
 
Akşam üzerleri kapılarının önünde muhabbet eden yerli köylüler genellikle fotoğraflarının çekilmesinden hoşlanmıyorlar. Bir de Dutlu Kahve Meydanı’nın yaşlılar heyeti var ki, onları her sabah sokak kahvesinde sohbet ederken fotoğraflamak istesem de üzerimde hep bir çekingenlik olur. Küçük meydandan geçerken tüm gözlerin üzerime dikildiğini hissederim. Yok öyle kötü bakışlar değil. Daha çok meraklı, biraz da gelişi güzel bakışlar olduğunu bilirim. Neredeyse hep aynı yüzler olur meydanda oturan. Bir sonraki sene ve daha sonraki sene hep aynı manzara. Bu sefer durdum ve biraz da uzaktan çektim fotoğraflarını yaşlılar heyetinin. Kimi merakla baktı objektifime ben arka arkaya deklanşöre basarken. Ama istifini bozmadı.

                                                         Dutlu Kahve Meydanı yaşlılar heyeti

Günün en sevdiğim öğünü kahvaltıdır. Ve Alaçatı’da Refiğin Bahçesi benim için birinci sıradaki kahvaltı mekanıdır. Bahçede dolaşan tavukları, tahta sandalyeleri, çardağı ve zeytin yağında yüzen sahanda yumurtası ile bence köyün en şirin mekanlarından biridir. Serpme kahvaltısında öyle çok çeşit olmamasına rağmen herşey boldur. Tıka basa kahvaltı edip kişi başı on yedi TL verip çıkarız. Şimdilerde yeni yerindeki Furun’da da kahvaltı etmeyi seviyorum. Sokak arasındaki ilk yeri çok sıkışık ve biraz da karanlık. Fakat caminin arkasındaki yeni mekanı cafe olarak işletiyorlar. Güler yüzlü garsonları, kahvaltı sonrasında fırından taze çıkmış şahane kurabiyelerden de ikram eder her seferinde.

                                                                   Alaçatı sokak

Köyün içinde yemek yemeyi pek sevmiyorum. Özellikle fahiş fiyatlı şatafatlı restaurantlardan uzak duruyorum. Yine de Ege Mutfağı’nın taze lezzetlerinin en iyi tadılabileceği mekan Asma Yaprağı. Sezonda mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Fiyatları çok ucuz olmasa da yemeğe değecek bir yer. Her sene sokaktaki masa sayıları artıyor. Bundan dört sene önce kapının önünde üç ya da dört masası olur, birinde de mutlaka Haşmet Babaoğlu otururdu. Şimdilerde köyün iç sokaklarına doğu genişliyorlar. Neyse ki yerleri müsait.

                                                       Alaçatı Cumartesi pazarından

Rakı balık yapmak istenirse ilk adres Şifne’deki Ada Balıktır. Büyükçe bir kumsalın üzerinde, güneşin batışına karşı demlenmek çok keyiflidir. Fakat yine yaz aylarında çok kalabalık olduğundan serviste aksamalar yaşadık zaman zaman. Giden arkadaşlarımız kış aylarında sobalı iç mekanın daha keyifli olduğunu söylüyorlar. Eğer Ada Balık olmazsa Ilıca’daki Star Beach’e de gidilebilir. Hatta bu sene Ağustos sonu gittiğimde Ada Balığa kıyasla daha çok beğendim burayı. Küçük bir kumsal üzerinde daha az sayıda masası olan, hizmeti hızlı, balıkları leziz ve sohbetimizin de o gece mehtaba karşı su gibi aktığı keyifli bir balıkçı. Her iki restaurantın da fiyatları oldukça uygun.

                                                            Ada Balık gün batımı

Gece hayatı benim yaşam tarzımın biraz dışına çıktığı için ucundan köşesinden gidilebilecek bir iki popüler bar adından bahsedebilirim ancak. Bizimkilerin gece turunun başladığı nokta her zaman Salça olur. Küçük, ayakta aperatif birşeyler almak için sevimli bir mekan. Sonraki durak olan Göz daha popüler ve kalabalık. Hemen yanında da Tektekçi var ki Alaçatı’nın şimdilerde en revaçta barıymış. İçkiler shot servis ediliyormuş. Benim pilim genellikle sabaha karşı bir gibi bittiğinden bu turu tamamladığım hiç olmadı.

                                                                     Wind Surf Yarışından
 
Rüzgar sörfü yarışları dolayısı ile Ağustos sonu Alaçatı çok renkliydi. Yarışları takip etme fırsatım olmadı. Sadece deniz üzerinde, uçuşan kelebekleri andıran sörflerin güzel fotoğraflarını çektim. Kız kardeşim kite sörf yapmaya başladığı için zamanımın bir kısmını da karşı sahilde kiteçıların arasında geçirdim. Konu ile ilgili epey bilgim oldu. Hani elime bir uçurtma tuttuştursalar ben de kayabilirim gibi bir durumdayım teknik olarak. Ama uçmak, atlamak, zıplamak pek bana göre değil. Yoga ve yelken ile hayatıma devam etmeyi planlıyorum kardeşimin “sen de kite’a başla” ısrarlarına rağmen.

 

Biraz da alış verişten bahsedelim. Köyün dar sokaklarında yürürken insanın karşısına albenisi fazla, çok sayıda, rengarenk ıvır zıvır satan dükkan çıkıyor. Bir de gizli mekanlar var ki bilmek gerek. Mesela Funda’nın sahibi olduğu Tashan Butik otelde çok özel zeytin yağları, üzüm pekmezi, sirke, nar ekşisi, doğal sabunlar ve kişisel bakım ürünlerini satın almak mümkün. Sunumlar şahane, lezzetler eşsiz. Gelibolu Yarımadası’nın üzümlerinden üretilmiş yeni bir şarap markası olan Suvla’yı da yine Funda’da tadabilirsiniz. Beyaz, kırmızı ya da pembe... Hiç fark etmez. Çok lezzetli şarapları var Suvla’nın.

 
Diğer gizli hazine Carolina’nın şirin, renkli dükkanı. Lisa Corti bir İtalyan markası. El baskısı kumaşlarından gömlekler, elbiseler görülmeye değer. Bunun yanında banyo ve ev tekstili de satın almak mümkün. Alaçatı’da ziyaret etmekten en hoşlandığım mağazalardan biridir.

                                                                         Camgeran

Hep önünden geçerim, bu sefer içeri de girdim. Camgeran içeride pek çok antika objenin bulunduğu ufak bir dükkan. Antikanın yanında cam işlemeciliği de yapıyorlar. Herşeyden önce dükkanın sahibi güler yüzlü ve misafirperver bir insan. İçeri buyur edip “fotoğraf da çekebilirsiniz” deyince beni fethetti. Genellikle dükkan sahipleri fotoğraf çekilmesinden hoşlanmıyorlar. Hatta oraya buraya iliştirilmiş küçük kağıtların üzerinde “fotoğraf çekmek yasaktır” notlarına rastlamak da mümkün. Belki kendilerince haklıdırlar. Çünkü kimi, gerçekten özgün objeler satıyor ve kopyalanmak istemiyor olabilirler. Anlayışla karşılıyoruz. Camgeran’dan camın bakıra uygulandığı ufak bir obje alıp çıktım.
 
                                                                             Camgeran'ın içi

Alaçatı köyünün denize kıyısı olmamakla beraber Çeşme Yarımadası’nda gidilebilecek pek çok plaj var. Ilıca plajı sezon açılmadan güzel. Çılgın köpeğimiz Zilli bu yaz başı yüzmeyi orada öğrendi. Sezonda denize girmek içn benim tercih ettiğim yer Okan Beach. Diğer plajlara göre nispeten daha sakin ve denizi de güzel. Fakat bu sene eski Seaside yolunun bittiği noktanın ilerisinde bakir küçük plajlar keşfettik. Şezlong yok, şemsiye yok, en önemlisi bangır bangır müzik yok, toprak patikalardan denize iniliyor, kumsal değil, sahil güzelim pürüssüz çakıl taşları ile kaplı... Tek başına yüzebileceğiniz, Çeşme plajlarının tersine derin bir deniz bulabilirsiniz bu küçük koylarda. En büyük sorun arabaların camlarını kırıp, giysi çalıyorlar. İçeride görünürde hiçbir eşya bırakmamak gerekiyor.

 

Alaçatı’da hayat, yaz ayları dışında yavaş, sakin ve yine de renkli. Arkadaşlıklar, tanışıklıklar güzel. Samimi bir ahalisi var.  Umarım gelecekte Ege’nin bir köyüne yerleşme hayalim gerçek olur. Bu Alaçatı olur mu henüz bilmiyorum.