22 Haziran 2012

David'in İsot Yahnisi

Bir zamanlar ne kadar güzel olduğunu tahmin etmek o kadar da zor değil. Eski fotoğraflarına baktığımda, bundan en fazla beş yıl öncesine ait olanlara, muzipçe parlayan lacivert gözlerinin derinliğinde kaybolup gidiyorum hala. Öylesine cıvıl cıvıl hayat doluymuş ki, bana geldiğinde bu kısacık zaman içinde ona ne olduğunu anlamakta zorluk çektim. Sanki hayat bir buldozerle geçmiş üzerinden, hırpalamış onu, gözlerinin ferini söndürmüş, hayat ışığını almış, o güzelim derin mavilik gitmiş ve donuk griye çalan bir renk çökmüş göz çukurlarına. Hiçbir zaman anlayamadım gerçekten ona ne olduğunu.

David ve ben bir arkadaşımın ofisinde sohbet
ederken, İstanbul

Elini yüzümde, dokunmadan gezdirdi bir sihirbaz edasıyla,

"Bu, yüzünü serinletmek için mastika mist ."

İlk karşılaşmamızdı. Bana Sakız Adası'ndan getirdiği ilk hediyeydi mist.

Şaşkınlık içinde tavırlarını izliyordum. Yaşlı ve yorgun görünüyordu. Fotoğraflarından farklıydı. Kaç yaşında olduğunu sordum, sanki profilinden bilmiyormuşum gibi.

"Elli iki, elli üç. O arada birşey." gülümseyip gözlerimin içine baktı. O an bu konunun üzerinde durulmaması gerektiğini, pek de bir önemi olmadığını anladım.

İspanyol şapkasıyla, Selanik
Kafamda onu anlatabileceğim pek çok kelime var. Ama hepsi ingilizce. O yüzden buraya aktarırken zaman zaman zorluk çekeceğim. Bir yıl boyunca süren yazışmalarımızda ondan öğrendiğim yüzlerce harika sözcük beni hala sarhoş ediyor. Uçuşan düşüncelerini yakalamakta zorluk çektiğim pek çok anda hep sabırla ona yetişebilmem için beklediğini hatırlıyorum.

Çalışma masası yapmak istediği mavi mermer,
5 Finger Vibramleri ve en son aldığı Lagerfeld
güneş gözlükleri ile, Selanik
Mücadele içinde sürdürmek zorunda kaldığı hayatı, hayal kurmasına engel değildi.
"Stil bebeğim.. Stil herşeyden önemli."

Yürüyüşü, giyinişi, konuşması, herşeyi, kafasındaki hayat stiline uygundu. Onu bir aristokrat olarak hatırlayacağım, tıpkı saraydan çıkıp sokaklara düşmüş bir prens gibi.

"Yahni için en önemli malzeme küp küp, büyükçe doğranmış yumuşak tarafından et, tabi senin durumunda dana eti. Çünkü ben domuzla da yapıyorum."

David'in aynı zamandan usta bir ahçı olduğunu söylemiş miydim? Güney Doğu Asya'da yirmi sene yaşayıp yemek üzerine yazılar yazmış. Hatta restaurant mutfaklarında çalışmış. Mutfakta becerikli olduğu her halinden belliydi. Bense ona yardım etmek için ıvır zıvır işlere koşturuyordum mutfakta.

"Asya'da herkesin bir pilav pişiricisi vardır. Pilavı sen pişir lütfen, makinemiz olmadığına göre."
Yahninin yanında beyaz pilavın keçi yoğurdu ile yenmesi gerekiyormuş. Keçi yoğurdumuz yoktu. Sorun değildi. Takılmazdı böyle küçük noktalara. Koyun değil keçi ürünlerini tercih ederdi, eğer seçme özgürlüğü varsa. Bugünlerde Namlı'nın keçi peyniri stoklarını tüketmem David'ten kalma bir alışkanlık.

"Parça etleri una bulayacaksın. Sonra da unun fazlasını alacaksın. Et, Türk Lokumu gibi görünmeli."

Türklere ve Türklüğe ait etnik detayları severdi. Onun için, bir kültürün yapı taşları önemliydi. Tıpkı çok sevdiği nargileyi, gümüş bir ağızlıkla içme hayali gibi. Yaptığı herşeyin tarzı olmalıydı ve şık görünmeliydi.
Çok sevdiği sokak Nohutlu Pilaf ve Tavuk
O gün bana da yedirmeyi başarmıştı, Sultanahmet
Bunca yıldır İstanbul'da yaşarım Sultanahmet'deki otantik nargile mekanını ondan öğrenmiştim. Hayatının altı ayını İstanbul'da yaşayarak geçirmişti benimle tanışmadan önce. Bu yüzden de şehirle ilgili çok fazla detay biliyordu.

"İstanbul'u senin gözlerinden görmek istiyorum." demem çok hoşuna gitmişti. Böylelikle ilk buluştuğumuz dönemde onun beni eski şehirde dolaştırmasına izin vermiştim. Nargile mekanına da ilk o zaman gitmiştik.

"Bol miktarda zeytin yağında etleri sote et. Taa ki küplerin köşeleri kızarana kadar. Sonra buz dolabında soğuttuğun bir şişe ucuz kırmızı şarabı etin üzerine boca et. Şarabın soğuk olması çok önemli. Böylelikle tencerenin dibine yapışan unu çözdürebilirsin."

David bir Zen Budhist rahibiydi. Zazen hayatıma onunla girmişti. Belki de en çok ihtiyacım olduğu bir anda. Daha önce de meditasyon yapmıştım. Fakat zen, felsefe olarak şimdiye kadar bana anlatılanlardan farklıydı. Hiçbir kuralı ya da şartı yoktu.

"Önemli olan doğru olduğunu düşündüğün eylemdir." derdi.

"Yarım lotus pozisyonunda oturabilirsin. Dik dur. Duruş çok önemli. Mutlaka kalınca bir minder üstünde oturmalısın. Poponun altına da belini dikleştirecek başka bir minder koymalısın."

Stil bebeğim stil, Selanik
Sonradan fark ettim ki bu şekilde minderler yardımı ile yarım lotus pozisyonunda oturmak çok zor değildi. David ise o kadar kolay yarım lotus pozisyonuna giriyordu ki esnekliği beni şaşırtıyordu.

"Şimdi hiç kıpırdamadan yirmi dakika böylece sabit bir noktaya bakarak durmaya çalış."

Meditasyon yapmayalı çok uzun zaman olmuştu ve beş dakika sabit durmakta bile zorlandım. Bu küçük eğitim sırasında çok güldüğümüzü hatırlıyorum. İkimiz de eğleniyorduk.

"Bolca sarımsak koymalısın yahniye. Bir küp de etsu at."

Sarımsakları soyup rondoda parçaladım. En son şarap ilave ettiği tencerenin içine attı hepsini.

"Şimdi ateşi biraz azaltıp etin suyunun hafiften kaynamasını ve buharlaşmasını bekleyelim."

Modellik günlerinden, Amerika
Bir şişe daha kırmızı şarap açmıştık. Kadehlerimiz elimizde sohbet ediyorduk. Bana gençliğinde Amerika'da yaşadığı komik ve ilginç maceraları anlatıyordu. Tanıdığı pek çok ünlü müzisyenden bahsediyordu. Onu dinlemek hem eğlenceli, hem de zaman zaman yorucuydu.

"Bol miktarda isotu ve bir miktar da toz kırmızı biberi kaynayan etin üzerine ekle. Ateşi biraz daha azaltıp etin yavaş yavaş ateşin üzerinde pişmesine izin ver. Taa ki lime lime oluncaya kadar. Etin pişme süresi bu hızla yaklaşık bir buçuk saat kadar olmalı."

Şarap ve etin suyu tamamen buharlaşmış geriye yoğun kırmızı-kahverengi şahane kokan bir sos kalmıştı. Beyaz pirinç pilavı ve yoğurt ile tabaklara servis yaptık. David'in yahnisi hayatımda yediğim en leziz et yemeklerinden biriydi.

Bana hediye ettiği "Stamboulonica" fotoğrafı

Stamboulonica onun en son fotoğraf projesiydi. Belki de hayatının en önemli projesi. Onu hayata geçirmek için bir dönem birlikte çalıştık. Projenin tanıtım makalesinin Türkçe'ye çevirisini ben yaptım.

"Es, Stamboulonica'ya inanmanın benim için ne kadar önemli olduğunu belki de hiçbir zaman bilemeyeceksin."

Evet gerçekten de bilemedim.

Fotoğrafçı, gazeteci, yazar, aktör, model, şef... David C. Allespach, 29 Nisan 2012 tarihinde Selanik'te geçirdiği bir beyin kanaması nedeni ile hayatını kaybetti.

Ona hiçbir zaman hoşçakal deme fırsatım olmadı.

http://www.facebook.com/note.php?note_id=393987557313633
http://www.facebook.com/note.php?note_id=393229150722807
http://web.me.com/dcallespach/ENGLISH_Stamboulonica/Introduction.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder