19 Ağustos 2012

Zamanın Durduğu Kıta


Antarktika


09.12.2008

Defterlerim, seyahatlerimin detaylarını hatırlamak için iyi birer kaynak olsalar da, bazen öyle anlar yaşanıyor ki unutmak mümkün olmuyor.
  
Antarktika'ya gitmeye nasıl karar verdim?

Kendimi kapana kısılmış hissettiğim günlerden birinde acaba ne kadar uzağa gidebilirim diye düşünmeye başladım. Kaçmak istediğim, o an içinde bulunduğum durum ve ruh haliydi aslında. Dünyanın bir ucuna gittiğimde herşeyin daha farklı görüneceğini düşünüyordum nedense. İşte o zaman Antarktika'ya turlar düzenlendiğini öğrendim. Tek sorun, tur çok pahalı olduğu için benimle kamarayı paylaşacak üç kişi daha bulmaktı. Bu gizemli kıtanın adından bir kere bahsedince kardeşlerim ve bir arkadaşımız daha birkaç saat içinde gelmeye karar verdiler. Sekiz aylık bir bekleyişten sonra uçağa binmiş Buenos Aires'e doğru yola çıkmıştık. Antaktika'ya bizi götürecek olan MS Fram adlı gemiye Arjantin'in bir şehri olan ve Güney Amerika kıtasının en ucunda bulunan Ushuaia'dan binecektik. Bir başka deyişle Fin Del Mundo, yani dünyanın sonundan.


Sekiz ay süren bekleyişimiz sırasında Antarktika kıtası hakkında pek çok yazı okumuş ve fotoğraflara bakmıştım. Akla gelen ilk soru "orada görülecek ne var ki, penguenlerden başka" olabilir. Belki birkaç da buzdağı.

                                                                       MS Fram
Kırk beş saat süren çok zorlu bir deniz yolculuğundan sonra, ancak kıtaya vardığımızda burada olmanın ne anlama geldiğini kavrayabildim.

Afrika'da daha çeşitli hayvan görmek mümkün. Doğa daha renkli ve belki de daha heyecanlı. Fakat buzdan yapılmış bu dünya şimdiye kadar gördüklerimizden, bildiklerimizden çok daha farklı ve bir o kadar da şaşırtıcı. Hatta en vahşi doğadan bile vahşi.

                                                                 Ushuaia
Yolcu gemilerinin sadece yarımadayı ziyaret etmesine izin veriliyor. Kıtanın içleri yaz aylarında bile eksi otuz derecelere ulaştığından ve hava koşullarını önceden tahmin etmek mümkün olmadığından bölge, bizim gibi turistler için oldukça tehlikeli. Aralık ayı güney kutbunda yaz olduğu için yarım adayı sekiz günlük ziyaretimiz boyunca hava sıcaklığı en fazla eksi beş derecelere kadar düştü.

MS Fram bir keşif gemisi olduğundan küçük ve içinde turistler için eğlencesi olmayan bir gemiydi. Yolculuk boyunca gözlem salonunda kıta ile ilgili bilgi veren konferanslar düzenlendi. Tarih boyunca Antarktika'ya düzenlenen keşif yolculukları, kıtanın faunası ve günümüzdeki durumu ile ilgili bilgi aldık. Bu dersler sırasında bir Antaktika insan ırkı olmadığını, kıtada hiç mikrop bulunmadığını ve penguen otoyollarını öğrendim.


Buzdağları arasında yolculuk ederken tek yaptığımız gözlem salonunda kitap okumak, yemeklere yetişmek ve zodiaclarla karaya çıkma sırası beklemekti. Hergün karaya sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki yolculuk yapıyorduk. Penguenlerle burun buruna gelip onlara geçiş üstünlüğü verdiğimiz zamanlar, zorlu hava şartlarına rağmen dakikalarca onların ne yöne gideceklerine karar vermelerini beklediğimiz çok oluyordu karada. Penguenleri huzursuz etmek yasaktı. Duygusal açıdan çok narin hayvanlarmış. Dışarıdan çok komik ve sevimli gözüktüklerini söyleyebilirim. Özellikle doğal yaşam alanlarında. Kendi hallerinde, neredeyse boyları derinliğinde açtıkları otoyollarında bizi umursamaksızın bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyorlardı. Tek besin kaynakları krill olduğundan beyaz dışında turuncu da oldukça yoğun bir renkti penguen mahallelerinde. Turuncu dışkıları oldukça kötü bir koku yayıyordu ortalığa.


Antarktika hava şartlarının değişkenliği dolayısı ile bilinmezlerle dolu bir kıta. Bu durum ise ziyareti oldukça riskli yapıyor. Gitmeden önce duyduğumuz "buzda gemi sıkıştı" haberlerinin ne demek olduğunu ziyaretimiz sırasında yakından tecrübe etmemiz mümkün oldu.

                                                              Buz dağının içi

Bir sabah Petermann Adası'na çıkmak için sıramızı beklerken, biz sonlardaki gruplardan birine kalmıştık, güvertede zodiacların yolcuları adaya taşımalarını izliyorduk. Geminin demirlediği koy buz dağları arasındaydı. İki buzdağı arasındaki kanaldan yavaşça buz kütlelerinin bulunduğumuz koyu doldurmasını izliyorduk. Ağır çekim bir film izlemek gibiydi. Bu sırada pek çok kişi Petermann Adası'na çıkmış turlarına başlamışlardı bile. Aradan yarım saat geçmemişti ki kaptanın anonsunu duyduk. Kıyıdakilere hemen gemiye dönmelerini söylüyordu. Çünkü koy bir anda biz ne olduğunu anlamadan kocaman buz kütleleri ile dolmuştu bile. Sonradan zodiacların gemiye dönmelerini izlerken buz kütlelerinin on kişilik botlardan bile büyük olduğunu fark ettik. Nitekim birinin pervanesi gemiye dönmeye çalışırken parçalanmıştı. Herkes gemiye binince hemen demir alıp orada sıkışıp kalmamıza dakikalar kala koyu terk ettik. Antarktika'da tüm şartlar bir anda değişebiliyor. Eğer hazırlıklı ve tecrübeli olunmazsa doğa şartlarının hiç acıması yok bu kıtada. 


                                                             Petermann Adası

Antarktika'da gördüğümüz herşey gerçekten görkemliydi. Fakat tek bir an var ki hepsinden daha özeldi.

                                                                                                          
O gece Türk rehberimizin çok güzel piyano çaldığını öğrendik. Gözlem salonunda birkaç masa kalmış şarkılara eşlik ediyorduk. Neredeyse gece yarısı olmuştu. Fakat güney yarım kürenin en uç noktasında olduğumuzdan hava kararmamıştı. Dışarıda günün en sevdiğim rengi, alacakaranlık hakimdi. O gece için buzdağları ile çevrili bir koya demir atmıştık. İlerleyen saatlerde herkes odasına çekildi. Salonda çok az kişi kalmıştık. Etraf sessizdi. Ve ansızın gökyüzünden kar taneleri süzülmeye başladı. Büyülenmiş gibi dışarıyı seyrediyordum. Öylesine güzel bir manzaraydı ki güverteye çıkıp kar tanelerini yüzümde hissetmek istedim. Kız kardeşimle kamaramıza gidip ceketlerimizi ve fotoğraf makinelerimizi alıp dışarı çıktık.

                                                        Zamanda asılı kalmak

İnsan böylesine bir anı hayatında kaç defa yaşayabilir bilemiyorum. Fakat hissettiğim şey zamanın durduğu ve bizim de evrende bir yerlerde boyutsuz asılı kaldığımızdı. Zaman yoktu, mekan yoktu, ses yoktu, etrafımız sonsuz bir grilik ile çevriliydi. Karşımızda duran gri buzdağlarının yansımalarını denizin üzerinde görebiliyorduk. Hiç esinti olmadığından suyun yüzeyi cam gibiydi. Uçuşan kar taneleri bastığımız zemini kaplamış pamuksu bir görüntüye bürümüştü. Sanki gökyüzünde bulutların üzerinde yürüyordum. Dünyanın sonundaydık hiç kuşku yoktu. Hatta ölmüş ve eğer varsa cennette bulmuştum kendimi. Böylesine ağırlıksız bir ruh hali içindeydim. Geride bıraktığım hayat yoktu, gelecek yoktu, tüm anlamlar bu buz diyarında donmuş, teklik halini almıştı. Yolculuğu planlarken hissettiğim kaçma hissi de yok olmuştu. Burada kaçacak bir yer yoktu, kaçma isteği de yoktu. Sadece anda var olduğumu hissettim. Aradan bunca yıl geçtikten sonra bunun ne anlama geldiğini şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum. O anı hiçbir zaman unutmayıp tekrar bu denli canlı yaşayabilmemin nedeni gerçekten tüm benliğimle orada olmamdı. Aynı hissi tekrar yaşayabilmek için Antarktika'ya  gitmeme gerek yok artık. Biliyorum ki yaşadığım o an hayatımın sonuna kadar bende sihirli bir anı olarak kalmaya devam edecek.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder