16 Ocak 2011

İyi Cüceler

Havanın kasvetini göğsümde hissederek uyandığım yağmurlu bir Pazar sabahıydı. Nedeni ile ilgili beynimde bir ampul yanana kadar o sıkıntı ile birkaç dakika yatakta debelendikten sonra döngüsel bir iç sıkıntısı yaşadığımın farkına vararak, alacakaranlık odamda doğruldum. Sıkıntı fikrine ne kadar tutunursam kendimi o denli  aşağıya çekeceğimin bilincinde, kimyamla herhangi bir savaşa girmeden, bu düşünceyi kafamdan uzaklaştırdım. İnsanın hayatı düşüncelerinin yarattığı bir gerçeklik değil miydi? Ben de kendim için mutlu düşünceler yaratmalıydım.

Her yeni gün yeni bir başlangıç derler. Üzerine henüz yazılmamış bembeyaz bir sayfa. Gerçekten de sabah uyandığımda günün devamının bana hangi duyguları yaşatacağını ve belki de bu yazıyı yazmama neden olacağını bilmeden evden çıkıp, bir arkadaşımla birlikte kahvaltı için sevdiğim mekanlardan birine gittim.

Arkadaşım oturduğumuz masadan yolun karşısındaki dükkanı bana göstererek:
‘’Bak orada bir kitapçı var.’’ dedi.
‘’Mümkün değil. Orada bir kitapçı olsa mutlaka bilirdim.’’
‘’Ama çocuk kitapları satıyorlar.’’
‘’Tamam o zaman bilmemem normal.’’
Zaten kahvaltı ettiğimiz mekan bir sokak arasında olduğu için bu kitapçıyı, önünden geçerken görmüş olmam da imkansızdı.

Uzun uzun Pazar kahvaltımızı edip, bir daha bu dükkandan bahsetmedik. Zaten kafamda çocuk kitapları satan bir kitapçı olarak etiketlendiğinden, düşüncelerimde oraya geri dönmem şöyle dursun, kapısından içeriye adım attığımı hayal etmem de pek olası değildi.

Ama arkadaşım meraklıdır. ‘’Hadi girip bakalım.’’ dedi. Vitrininden gördüğümüz kadarı ile içeride kitaplar haricinde oyuncaklar da vardı. Bu da dükkanı daha renkli kılıyordu bizim için.

İyi cüceler…

Kapısından içeri adım atarken bu ismi birbirimize söyleyip kıkırdıyorduk. Bir çocuk kitapçısı için ne kadar da sevimli bir isimdi. İçeri girdiğimizde ilk gözümüze çarpan kocaman bir ağaç ev ve el işleri masası oldu. Masanın üzerinde rengarenk boyalar ve iki adet de su havuzu vardı. Çocuklara ebru sanatı öğretiyorlardı. Yapılan eserler de başka bir masada sergileniyordu. Renklerin sıcaklığı yağmurun kasvetine rağmen içimizi aydınlatmıştı. Köşede yeni çıkanlar etiketinin altında bir kitap gözüme ilişti.


‘’Virginia Woolf, Görünmeyenin Yazarı’’. Bir çocuk kitapçısında Virginia Woolf’un ismini görmek beni şaşırtmıştı. İncecik, içinde renkli resimli baskılar olan bir kitaptı. Sayfalarına göz gezdirdiğimde gördüm ki kitap, yazı yazmanın, bir yazar olmanın ne demek olduğunu anlatıyordu çocuk dilinde.
‘’Yazı yazmak için insan önce kendini iyi tanımalıdır.’’ ya da ‘’sözcükleri yakalamak için sessizlik.’’ gibi cümlelerle karşılaşmak beni daha da heyecanlandırdı.  İlk aklıma gelen şey, çocuk olduğum zamanlarda böyle bir kitaba sahip olmadığımdı. Şimdilerde yazarlıkla, yazmakla ilgili kitaplar alıp okuyorum. Büyüklere ait kitaplar elbette. Peki eğer yedi sekiz yaşlarında böyle bir kitabım olsaydı, o zaman yazmaya daha ciddi bir bilinçle erken yaşta başlayabilir miydim? Belki evet, belki hayır? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. İşte o yüzdendir ki o an içimden tekrar çocuk olmayı diledim.

İyi cüceler beni şaşırtmaya devam ediyordu rafların arasında dolaştıkça. Felsefe kitaplarının olduğu bir bölüme geldiğimde ‘’Hayat nedir?’’ başlığı ile karşılaştım önce. Kitabın kapağında elma yanaklı, basit çizgilerle çizilmiş bir çocuk figürü, tüm dikkati ile yeşeren bir fidanı izliyordu.

Hayat nedir?

Böyle bir soru ile karşılaşsam ne cevap verirdim acaba? Hayatın birkaç cümle ile tanımını yapmak, üstelik de bunu çocuk dilinde açıklamak sanıyorum biraz zamanımı alırdı. Benim hiç aklıma gelmiş miydi anneme-babama ‘’ hayat nedir?’’ diye sormak? Ben bu soruyu belki yirmili yaşlarımdan sonra sormaya başlamışken, bugünün çocuğu hayatı çok daha erken yaşlarda sorgulamaya başlıyordu. Çok şey mi kaçırmıştım?

Kitap altı bölümden oluşuyordu. Mutluluk, hırs, mutsuzluk, varoluş, hayatın anlamı ve ölüm. Aslında bir yetişkinin bile açıklamakta zorlanacağı ağır konular.

Mutluluk
Soru : Nasıl mutlu olabilirsin?
Cevap : - Okulda iyi notlar alarak… Evet ama ! Kötü not almak felaket midir? Kimin için iyi not almak istiyorsun? Peki ya hiçbir şey anlamadan iyi not aldıysan?
- Büyüyüp zengin biri olarak… Evet ama ! Çocuklar ve fakirler mutlu olamazlar mı?
Ya büyüdüğünde zengin ama yalnız olursan? Neden önce şu anki halini beğenmiyorsun?

Hırs
Soru : Birgün şampiyon olacak mısın?
Cevap : - Evet, çünkü annem ve babam bunu istiyor… Evet ama ! Annen ve baban hep doğru şeyleri mi ister? Peki ya sen şampiyon olmak istemiyorsan, buna kim karar verecek?

Mutsuzluk
Soru : Hayat neden zor?
Cevap : - Çünkü bazen kendimi yalnız hissediyorum… Evet ama ! Yalnız olmak çok mu zor?
Sevildiğin zaman yalnız mısındır? Kendini yalnız hisseden tek kişinin sen olduğunu mu düşünüyorsun?

Varoluş
Soru : İnsan neden var?
Cevap : - Çünkü Tanrı böyle istemiş… Evet ama ! Ya insanlar Tanrıya inanmıyorlarsa?
- Çünkü yaşam milyonlarca yıl boyunca evrim geçirdi ve insan ortaya çıktı… Evet ama ! Yaşam neden dünyada ortaya çıktı? İnsan var olmayabilir miydi? İnsan evrimin asıl amacı mıydı?
- Öylesine… Evet ama ! İnsan sadece kendisi için var olabilir mi? Nedensiz yere var olmak rahatsız edici bir şey midir?

Hayatın Anlamı
Soru : Niçin yaşıyoruz?
Cevap : - Çalışmak için… Evet ama ! Yaşamak için mi çalışırız, yoksa çalışmak için mi yaşarız? Çalışmak bize ne sağlar? Ya çalışmayı sevmiyorsak? Ya işimiz yoksa?
- Hayattan keyif almak için.  Evet ama ! Hayattan her zaman keyif alabilir miyiz? Hayattan keyif almayı öğrenebilir miyiz? Hayatı dolu dolu yaşamak yeterli midir?
- Diğer insanların yalnız kalmaması için… Evet ama ! Neden birbirimize ihtiyaç duyuyoruz? Kendimiz için mi, yoksa başkaları için mi yaşıyoruz? Eğer yanlarında olmazsan insanlar değişir mi?

Ölüm
Soru : Neden ölüyoruz?
Cevap : - Çünkü yaşam sonsuz olsaydı canımız çok sıkılırdı… Evet ama ! Sonsuza kadar yaşamadığımıza göre bunu nasıl bilebiliriz? Yaşamaktan bıkabilir miyiz? Hayatın çok uzun olduğuna kim karar verebilir?
- Çünkü kimse ölmezse dünyada yer kalmaz… Evet ama ! Dünyada gerçekten bir yerimiz yok mu? Öyleyse ölüm gerçekten de faydalı olabilir mi? Her birimiz yeri doldurulamaz değil miyiz?
- Ölüm kaçınılmazdır… Evet ama ! Ölümü gözü kapalı kabullenmeli miyiz? İnsanın ölümü erteleyecek araçları yok mudur? Ölüm mü yaşamımıza son veriyor, yoksa biz mi ölümün peşinden gidiyoruz?

Onlarca soru var bir çocuğun sorabileceği. Ve aslında sorması gereken. Soru sormayı öğrendikçe doğru cevapları aramayı da öğreneceğiz. Cevaplar da bizi daha güzel bir geleceğe götürecek insanlık olarak.

Yağmurlu bir Pazar sabahı İyi cüceler’e adım atmak insanlığın geleceğinin çok da karanlık olmayabileceğini düşünmeme neden oldu. Kitabı satın alıp çıktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder