1 Mart 2011

Ayın Biri Kilisesi

Herkes gitmiş. Herkes yazmış.

Gitmeden önce bu kilise ile ilgili bilgi almak için internette dolaşırken fark ettim.

Unkapanı İMÇ'nin arkası Vefa semti olurmuş. İstanbul’da çok fazla uğramadığım semtlerdendir Unkapanı. Eskiden amcamın bir dükkanı vardı İMÇ'de. Kimyevi hammaddeler ve malzemeler satardı. Bazen Mısır Çarşısı’na babamı ziyarete gittiğimizde amcamın dükkanına da uğrardık. Ufacık bir mekan olduğunu hatırlıyorum hayal meyal. Ne amcamın dükkanı, ne de Mısır Çarşısı’ndaki dükkan bize ait artık.

Bugün yine yolumuz düştü bu semte. Arabamızı arka sokaklardan birine park ettik. Saat sabahın çok erken saatleri olduğu için park yeri bulmakta çok fazla zorlanmadık. Ayın Biri Kilisesi Vefa semtinde. Vefa Bozacısı'nın önünden yürüyüp sağa sapıyorsun. Sonra da yokuş aşağı kaptırıp yürüyorsun. Sabahın yedisinde sokakta yolları süpüren bir görevliye, kilisenin yerini sormak için yaklaştık. Bize şöyle bir baktı. Beş kadın İstanbul’un Vefasında avare, arana tarana dolaşıyor. Ve bugün ayın tam tamına biri. Ona kilisenin yerini sormaya fırsat bulamadan ‘’buradan yokuş aşağı yürüyün. Karşınıza çıkacak’’ dedi. Bu semtin sakinleri her ayın birinde pek çok insanın buralara akın etmesine alışkındı anlaşılan. Gerçekten de birkaç dakika sonra kilisenin önündeki işportacılarla karşılaştık. Tezgahlarında farklı umutlara cevap verecek çeşitli objeler satıyorlardı. İyi şans, kısmet açma, huzur, mutluluk. İnternette okuduğum yazılarda ‘’dışarıdaki satıcılardan hiçbir şey almayın, anahtarlar içeride satılıyor yazıyordu’’. Biz de öyle yaptık. Doğrudan kilisenin avlusuna girdik.



Ayın Biri Kilisesi gerçekten de çok küçük bir yapı. Kapısından içeri girince sağda anahtarların satıldığı ufak bir vezne var. Anahtarların tanesi bir lira. Ayrıca mum yakmak isteyenler de birer liraya mum alabiliyorlar. İçeride yaklaşık yirmi yirmibeş kişi kadar vardı. Kimisi papazın önünde kutsanmayı bekliyor, kimi mumlarını yakıyor, kimileri de aşağı inen bir merdivende gözden yitip gidiyordu.

Öyle sayısız dileğim yoktu. Bu yüzden sadece üç anahtar aldım. İkisi kendim için, diğeri de şansız olduğunu düşündüğüm hüzünlü bir kadın için. İki mum yaktım, dileklerimi diledim. Sonra da fotoğraf makinemi çıkarıp mumları ve dilek dileyen insanları fotoğraflamaya koyuldum.


Çevremdeki herkes inanandı. Kimisi dileği olduğu için anahtarını bırakmaya gelmişti. Bense inanmak istiyordum. Buradan alınan anahtarların kısmet açtığı, dilekleri yerine getirdiği söyleniyordu. Okuduğum tüm yazılarda, arkadaşlarımdan dinlediğim örneklerde her kim ne dilediyse olmuştu. Belki benim de uzun zamandır gerçekten kalpten dilediğim şey gerçekleşebilirdi. Kiliseye gitmenin bana bir zararı olmayacaktı. Altı üstü keyifli, farklı birgün geçirip İstanbul’da yapmaktan en çok zevk aldığım şeyleri yapıyor olacaktım. Şehrin yeni yerlerini keşfetmek ve Emirgan’da erken bir kahvaltı.

Kilisenin altında Meryem Ana ayazması var. Merdivenlerle inilen daracık bir alanda birkaç musluklu bir çeşme görüyoruz. İsteyen musluktan su içiyor, isteyen ufak plastik şişelere suyunu doldurup yanına alıyordu. Kenara kocaman bir çuval içine koymuşlar plastik şişeleri, kapakları ve şişelerin küçük tıpalarını. Gerçekten çok organize bir durumun içindeyiz. En ufak ayrıntılar bile düşünülmüş. Muhtemelen yıllar içinde gelen ziyaretçilerin ihtiyaçları gözlemlenerek bu noktaya gelinmiş.


Yukarıya çıktığımızda papazın müsait olduğunu görüp yanına yaklaştım. Eğilip adımı sordu. Söyledim. Sonra adımın da içinde geçtiği bir takım latince dualar okumaya başladı. Bana hiç bakmıyordu. Bense onu izliyordum. Belki de ne kadar samimi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Aslında fark etmezdi. Her ayın birinde bu kiliseye yüzlerce insan akın ediyor ve o da yüzlercesine aynı duayı okuyordu. Tek farklı olan kısım isimlerdi belki de. Eminim zaman zaman onlar bile aynı olabiliyordu. Yani pek de samimi olmasını gerektirecek bir durum yoktu ortada. Duasını bitirdikten sonra Perşembe ve Salı tekrar gelmemi söyledi. Çünkü hıristiyanlık inancına göre üçleme olması gerekiyormuş. Papazın yanından ayrılırken dileğim olana kadar buraya tekrar gelmeyeceğimi biliyordum.

Tüm ritüeller tamamlandıktan sonra kafam biraz da karışık kiliseyi terk ettim. Tüm gün iki anahtarıma dokunup dileklerimin gerçek olup olmayacağını düşündüm. Çok uzun zamandır kendim için istediğim iki şey vardı. Belki bu sefer…


Emirgan sensiz yalnızdı. En son birlikte oturduğumuz koltukta tek başına bir kadın oturmuş sahanda yumurtasını ekmekle sıyırıyordu. Kolunu omuzuma atışını izledim. Ve sonra gülüşünü…  

9 yorum:

  1. acaba dilekleriniz gerçekleşti mi??

    YanıtlaSil
  2. Hayir gerceklesmedi. Ama bunun kilise ile bir ilgisi yok. Diledigim seyi "gercekten" isteyip istemedigimden emin olamadim hicbir zaman.

    YanıtlaSil
  3. çok güzel anlatmışsın diline saglık başka araştırma yapmadan gidiyorum yarın

    YanıtlaSil
  4. Kilise kaçta kapanıyor, bilgisi olan var mı? Yarın ziyaret etmeyi düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  5. İlle de ayın birinde mi gitmek gerekiyor 3,5 ya da 10unda gitsek ?

    YanıtlaSil
  6. Kilise sabah kaçta açılıyor acaba? Çok erken gitmek gerek dediler ama..

    YanıtlaSil
  7. Ben dün sabah 08:30 da gittim ve hatırı sayılır bir kuyruk vardı. O yüzden ne kadar erken o kadar iyi. Dileklerinizin kabul olması temennisiyle :)

    YanıtlaSil
  8. pazar günü gidiliyor mu kiliseye

    YanıtlaSil