7 Haziran 2011

Bali 2

Tenganan

Seyahate çıkmadan önce yaptığım ‘’görülecekler’’ listesinin başında yer alıyordu Tenganan Bali Aga köyü. Bali’nin hala geleneksel yaşayan orijinal yerli halkı, Baliaga ya da Bali Mula olarak adlandırılıyor. Mula’nın Bali’ye ilk yerleşen kişi olduğu da söyleniyor. Tenganan da Bali’nin Aga köyleri içinde en ünlüsü. Köye varmak için Candi Dasa sahilinden içeri, yaklaşık 3 km tırmanmak gerekiyor araba ile. Girişte bir turist bilgilendirme gişesi var. Köyü desteklemek için bağış alıyorlar. Gönlünüzden ne koparsa veriyorsunuz, sonra da isminizi ve hangi ülkeden geldiğinizi yazıp imzalıyorsunuz. Burada pirinç tarlalarından geçen bir yürüyüş yolu olduğunu okumuştum seyahat kitabımda. Tenganan’dan başlayıp, Tirtagangga su tapınağında bitiyor. Eğer daha kısa yürünmek istenirse parkur Babandem’de bitirilebiliyor. Hava kararana kadar zamanımız az olduğu için ben kısa parkuru tercih ettim. Bali’de havanın altıda karardığını öğrendiğimde büyük hayalkırıklığına uğramıştım.


Tenganan Bali Aga Köyü
Kısa parkur dediğime bakmayın, yürümeye başlayınca bana hiç de kısa gelmedi. Rukta, yürüyüş rehberim, köyün yerli halkındandı. Babandem’e kadar bana eşlik etmek için Rp250.000 istedi ve bir kuruş aşağıya inmedi. Ona, önce bir sarong almak istediğimi söyleyince beni bir evin avlusuna bırakıp ortadan kayboldu. Köyün yerli halkı geçimini çoğunlukla turizmden kazanıyor. Buraya gelen turistlere kendi dokudukları sarongları ve el yazmalarını satıyorlar. Genellikle temmuz ve ağustos aylarında köy turist dolu olurmuş. Ama o gün benim dışımda kimsecikler yoktu. Yeşil desenli ipek karışımı bir sarong seçtim kendime. Farklı kalitelerde dokumalar almak mümkün. Mesela çift atkı dokuma sarongların fiyatları oldukça yüksekti. Ufacık bir parçasının dokunması bir yıldan fazla süren bu sanat eserlerini, binlerce dolara koleksiyonerler alıyorlarmış. Çift atkılı saronglarda dört ana renk kullanılıyor. Kırmızı, bej, siyah ve özel bir indigo. Boyaları ağaç kabuklarını öğüterek elde ediyorlar. Nesiller boyu kuşaktan kuşağa geçen bir zanaat sarong dokuması. Tenganan’da da geleneksel hayat herşeye rağmen devam ettirilmeye çalışılıyor. Söylendiğine göre Tenganan, Bali Aga köyleri arasında en zenginiymiş.

Sarongum
Rukta beni almaya geldiğinde onu sarongsuz ve sarıksız tanıyamadım. Yürüyüş uzun olacağı için daha rahat bir kıyafete bürünmüştü. Yürümeye, köyün içinden başladık. Dar sokaklardan yürüyüp büyük bir meydana geldik. Meydanın ortasında tapınağa benzer bir yapı göze çarpıyordu. Köyün genç delikanlıları burada sosyalleşiyorlarmış. Ayrıca her kapının önünde horoz kafesleri görmek mümkün. Rukta’ya bunların ne olduğunu sorduğumda bana ‘’horoz dövüşü için’’ dedi. Yine söylediğine göre dövüşler köyün dışında düzenleniyormuş. Turist sezonu tam olarak açılmadığı için köyde pek bir hareket yoktu. Etrafımın turist kafileleri ile sarılı olmaması harikaydı açıkçası. Rukta ile yürümeye devam ettik. Her köşe başında ondan bir fotoğrafımı çekmesini istiyordum. Hiç sesini çıkarmadan elinden geleni yapıyordu. Hayatında ilk defa fotoğraf makinesi kullandığını söylediğinde göstermiş olduğu çabaya minnettar kaldım. Fakat zaman geçiyordu ve bizim yürüyecek iki buçuk saatlik yolumuz vardı. Önce bahçe dedikleri plantasyonların içinden yukarı tırmandık. Köye ait ekim alanları bunlar. Kakao, vanilya, muz, durian, şarap yaptıkları bir çeşit palmiye ağacı ve daha pek çok ağaç ile sarılıydı etrafımız. Palmiye şarabının alkol oranı % 6 ymış. Şaraptan çok meyve suyu kıvamında, benim içmeyi tercih etmeyeceğim cinsten yani.

Rukta ve ben
Rukta bir damla bile terlemeden tırmanmaya devam ediyordu. Bense hayatımda hiç bu kadar terlemediğimi düşünürken nefes nefese ona yetişmeye çalışıyordum. Her beş dakikada bir durup su içmem gerekiyordu. Rukta’nın 54 yaşında olduğunu öğrendiğimde yakınmayı kesip onu takip ettim. Havadaki nem yüzde yüzün üzerinde olmalıydı. Çünkü üzerimdeki bluz, şort ve saçlarım sırılsıklam olmuştu. Yaklaşık bir saat tırmandıktan sonra pirinç tarlalarını görebildiğimiz bir düzlüğe eriştik. Artık bundan sonrası Babandem’e kadar inişti. Pirinç terasları ile ilk karşılaşmamdı. Anlatmaya çalışmanın ya da fotoğrafların yeterli geleceğini sanmıyorum. Orada durup sonsuz yeşilliğe kendi gözleri ile bakması gerek insanın. İşte o an dünyanın başka bir ucunda, farklı bir iklimde ve farklı hayatların ortasında olduğumu anladım.

Tenganan'dan Babandem'e yürüyüş

Yolda warung dedikleri ufak dükkanlara rastladık. Genellikle yürüyüş yollarının üzerinde bu ufak bakkalları görmek mümkün. Su, yiyecek ve daha pek çok ıvır zıvır satıyorlar. Suyumu yolda bitirdiğim için hemen yeni bir şişe aldım. Bali’de en çok tükettiğim şey su ve meyve oldu.



Tenganan pirinç terasları
İki buçuk saatlik yürüyüşümüzün sonunda Surisna beni Babandem’den aldı. Yorulmuş ve perişan bir durumda Tirtagangga’ya vardık. Babandem-Tirtagangga arası araba ile yaklaşık yarım saat sürüyor. Aslında yollardaki büyük çukurlar olmasa daha kısa sürebilirdi.

Tirtagangga
Tirtagangga, Ganj’ın kutsal suları anlamına geliyor. İçeri girdiğimde gözlerime inanamadım. Her yeri sularla kaplı bir cennet bahçesi görünümündeydi. Havuzların içine, insana suyun üzerinde yürüyormuş hissi veren yollar yapmışlar. Bir taştan diğerine atlayarak tüm havuzun içinde dolaşabiliyor insan. Tirtagangga’nın suları herkese açık. İsteyen havuzlarda yüzebiliyor. Bunu daha önceden bildiğim için bikinimi de yanımda getirmiştim. Halka açık havuzda çocuklar neşe içinde hoplayıp zıplıyorlardı.

Tirtagangga'nın kutsal sularında yüzerken
Sonradan fark ettik ki, geride, kimsenin olmadığı boş bir havuz daha vardı. Buraya Rp 6000 verilerek giriliyordu. Belli ki herkesin girdiği suya girmekten hoşlanmayan turistler için ayrılmıştı. Bizden önceki turist çift havuzu terk etmek üzereydi. Bütün günün koşturmacası ve onca terlemeden sonra kendimi Tirtagangga’nın serin sularına bıraktım. Gerçekten de kutsanmıştım.  

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder