13 Haziran 2011

Bali 4

Büyük Kutsal Dağ Beni Yendi !
Gunung Agung’a Tırmanış

Bali volkanik bir ada. Dolayısı ile hala aktif yanardağları var. Bunlardan en yükseği Agung dağı en son 1963 de patlamış ve adanın halkına çok büyük zarar vermiş. Dağ, aynı zamanda kutsal sayılıyor. Bali’nin ana tapınağı Besakih de bu dağın eteklerinde bulunuyor.

Agung’a tırmanmak yine yapılacaklar listemin en üst sıralarında yer alıyordu ve ben bu konuda çok heyecanlıydım. Dağa iki noktadan tırmanılıyor. En uzun tırmanış Besakih’ten başlayıp yaklaşık altı saat süreni. Diğeri de Pura Agung tapınağından başlıyor ve aşağı yukarı üç ile dört saat arasında sürüyor yürüme hızına göre. Gitmeden önce internette araştırma yaparken pek çok tur şirketine elektronik posta göndermiştim. Çoğu, bunlar arasında Surisna da vardı, tek kişilik tırmanış düzenlemediklerini, minimum iki kişi olunması gerektiğini söyledi. Çok kızmıştım. Tek başına seyahat eden biri dağa tırmanamayacak mıydı yani? İki kişilik parayı bastırırsa tırmanabiliyor tabi ki. Bunun da değeri Rp 1.000.000, yani yaklaşık 115 amerikan dolarına denk geliyor. Ben Besakih’ten tırmanmak istiyordum. Daha uzun ve daha zorlu olanını başarmalıydım. Fakat tur şirketi sadece Pura Agung’tan yürüyüş düzenlediğini söyleyince biraz hayalkırıklığına uğramakla birlikte kabul ettim. Pek fazla seçeneğim yoktu zaten. Zira Wayan dışında başka kimse bana olumlu dönmemişti.
Bulutların üzerinde güneş doğarken
Bu tırmanışı yapmaya karar verdiğimde ne düşünüyordum acaba? Büyük ihtimalle ‘’kırda bir gezinti olacak ve dört saat yürüyüp döneceğim, çocuk oyuncağı’’ demiş olmalıyım kendime. Aksi taktirde böyle bir işe kalkışmazdım.

Agung dağına günün doğuşunu seyretmek için çıkılıyor. Bu yüzden de yürüyüş sabaha karşı saat 2 de başlıyor. Yani zifiri karanlıkta. Wayan beni Ubud’tan gece yarısı alacağını söylemişti. Hava kararıp da kendimi gecenin bir yarısı hiç tanımadığım bir adamı ıssız Ubud sokaklarında beklerken bulduğumda, birden kafama dank etti. Bali’de kendimi ilk defa güvensiz hissettim. Bu adam beni alıp dağın başına götürecekti. Başıma ne gelebileceğini hayal bile edemiyordum. Bir an paniğe kapılıp ‘’acaba tırmanıştan vazgeçsem mi?’’ diye düşünmeye başladım. Fakat birkaç dakika içinde önümde bir araba durdu ve karanlıktan bir ses ismimi söyledi. Mecburen arabaya doğru yürüdüm. Wayan hiç de korktuğum gibi bir insan çıkmadı. Sevimli, genç bir adamdı. Yolda bol bol sohbet ettik.
Gunung Agung
Sabah çok erken saatler olduğu için hava oldukça soğuktu. Bense dağ tırmanışına hiç de uygun olmadığımı ince kot ceketimle kendimi titrerken bulduğumda fark ettim. Neyse ki Wayan imdadıma yetişerek üzerindeki fazla sweatshirt ü bana verdi. Ubud’tan Pura Agung’a yol yaklaşık bir saat sürmüştü. Yolda, o bölgede oturan yürüyüş rehberimi de aldıktan sonra Pura Agung tapınağına vardık. Bölgenin korucularından başka kimse yoktu etrafta. Yani dört tanımadığım adamla, bir dağın başında, sabaha karşı, tek kadındım. Hala biraz ürkek diğer turistlerin tırmanış noktasına varmalarını beklemeye başladım. Anlaşılan o ki benim dışımda başka şaşkınlar da varmış. Neyse ki avrupalı bir çift beş dakika içinde vardı da ben de derin bir nefes alıp sakinleşebildim.

Pura Agung
Dağdan önce Pura Agung’un 360 basamağını tırmanmak gerekiyordu. Merdiven çıkmanın beni öldürebileceğini hiç düşünmemiştim daha önce. Basamakların daha yarısına gelmemiştik ki nefesime yetişmekte zorlanıyordum. Diş etlerim sanki çenemden dökülecekmişcesine ağrıyorlardı. Sık sık durup soluklanmak zorunda kaldığımı fark eden rehberim Wayan, evet yürüyüş rehberimin de adı Wayan’dı, acele etmemem gerektiğini, dinlenebileceğimizi söyledi. Hazır dinlenirken Bali’deki isimler konusunda da ufak bir bilgi vermek istiyorum. Şimdiye kadar yeri gelmemişti.

Bali’de kime ismini sorsanız ya Wayan’dır ya da Made’dir. Bu isimler ailedeki kaçıncı çocuk olduklarını gösteriyor. İlk çocuklara Wayan, ikinciye Made, üçüncüye Nyoman ve dördüncüye de Ketut ismini veriyorlar. Eğer beşinci çocuk olursa, tüm isim sıralaması tekrar Wayan’dan başlıyor. Bu lakapların ardında hepsinin kendine ait farklı isimleri var. Mesela ‘’Made Surisna’’ gibi. Yani Surisna, ailesinin ikinci çocuğuymuş. Artık Nyoman ve Ketut fazla bulunmuyormuş. Çünkü devlet, ailelerin sadece iki çocuk yapmalarını destekliyormuş. Bu durumda, Julia Roberts ın oynadığı ‘’ye, dua et, sev’’ filmindeki meşhur Ketut, ailenin dördüncü çocuğu oluyor. Ve gerçekten de Bali’de yaşıyormuş. Samantha, Essex’li fil parkı arkadaşımın söylediğine göre şimdilerde günde yüzlerce turiste filmdeki aynı yazmaları verip, okuyup üflüyormuş. Hollywood’un kutsal gücü.

Agung dağının deniz seviyesinden yüksekliği 3100 metre. Biz yürümeye 1200 metreden başladık. Fakat rehberime göre gerçekte yürüyeceğimiz yol 4,5 kilometreymiş yukarıya kadar. Tapınağın merdivenlerinden sonra toprak bir patikadan tırmanmayı sürdürdük.Yürüdükçe terlemeye başlamıştım. Her beş dakikada bir durup soluklanmam gerekiyordu hala. Yürüdüğümüz patikanın ormanlık olduğunu biliyordum. Ama hem zifiri karanlık olduğu için, hem de tüm dikkatimi nefes alıp vermeye odakladığımdan çevremi görmem pek mümkün değildi. Rehberimin ‘’ilk defa mı böyle bir tırmanış yapıyorsun?’’ sorusuna utanarak ‘’evet’’ demek zorunda kaldım. Zorlu bir tırmanış olacağı konusunda beni kimse uyarmamıştı. Bu tırmanış için açıkça uygun değildim. Ama rehberim çok anlayışlı ve sakin bir çocuktu. Wayan 24 yaşında, dağlarda zor şartlarda yaşayan, birgün bir yolcu gemisinde çalışmaya başlayıp, uzaklara gitme hayalleri kuran genç bir adamdı. Cep telefonunda bir kızla resmi olduğunu gördüğümde bana evlenmek istemediğini, önce dünyayı görmek istediğini söyledi. Dağlarda hayal kurmak başka güzel olmalı. Çünkü etraf öylesine sakin, hava neredeyse saflık derecesinde temiz ve netti ki, insanın hayallerinin de şeffaf olması gerek diye düşündüm burada.
Kamp ateşi ve sıcak su termosu... Çaaaayyy!!!
Wayan bana yolun yarısından sonra volkanik kaya tırmanışının başlayacağını söylediğinde en tepeye kadar çıkamayacağımı biliyordum. Yaklaşık iki kilometre tırmandıktan sonra bu çıkışın inişinin de olacağını hesaba katıp ona durmak istediğimi söyledim. Çok doğru bir karar verdiğimi söyleyip, gülerek ekledi.
‘’Burada iki şey dışında herşeyi isteyebilirsin. Eğer aşağıya inemiyorum burada kalacağım dersen sana yardımcı olamam, inmek zorundasın. Bir de seni aşağıya taşımam.’’ Bu durumda her ne olursa olsun kendi bacaklarımı kullanarak aşağıya inmem gerekiyordu. Hava hala karanlık olduğu için inişe geçmemiz mümkün değildi. Güneşin doğuşunu bekleyecektik. Sırtım terden ıslak olduğu için artık üşümeye başlamıştım. Wayan hemen bir ateş yaktı. Kendimizi alevlerin yakınına konumlandırıp ısınmaya çalıştık. Sırt çantasından bir termos çıkarıp bana ‘’çay içmek ister misin?’’ diye sorduğunda neredeyse boynuna atlayıp onu öpecektim. Bali’nin en yüksek ve en kutsal dağının bir yerlerinde bulutların üzerindeydim ve kamp ateşi başında, yıldızların altında çayımı yudumlarken, güneşin doğuşunu seyredecektim. Daha ne isteyebilirdim ki? Belki biraz daha ateş... Tabi çayımı evimin salonunda yudumluyormuşum gibi konforlu değildi Agung dağının sırtları. Yine de sevimli rehberimin sohbeti ile soğuğu daha az hisseder olmuştum.

Wayan ve ben
Bir ara Wayan, uzanıp gözlerini kapadı. Yıldızların altında uyumaya ne denli alışık olduğu hemen anlaşılıyordu. Benimse bu kadar üşürken uyumam mümkün değildi. Sessizlikte güneşin doğuşunu beklemeye başladım. Bulutlar önce hafiften pembeleşti. Gökyüzü aydınlanıyordu. Bununla birlikte sanki çalar saatleri varmış gibi kuşlar da uyanmış, şakımaya başlamışlardı. Önce tek tük şarkılar, sonra ard arda gelen aryalar. Güneşin ilk ışıklarına kadar sessiz olan dağ, şimdi bir senfoni orkestrasına dönüşmüştü. Kampı terk etme zamanı gelmişti. Wayan ateşi söndürdü ve neşe içinde inişimize başladık.


Agung'dan aşağı inerken
Leicamı kullanmaktan oldukça keyif aldığı belliydi. Zira her adımda fotoğrafımı çekiyordu. İniş, çıkış kadar zorlu olmasa da dikkat istiyordu. İki saat süren çıkışa karşılık iniş yaklaşık birbuçuk saat sürmüştü. Tapınağın merdivenlerini inerken yorgunluktan artık dizlerim titriyordu. Şoförüm, diğer Wayan, beni yürüyüşe başladığımız yerde bekliyordu. Ona Bali’nin ana tapınağı Besakih’i de görmek istediğimi söyledim. Saat sabah sekiz olmuştu. Taze, pırıl pırıl birgün beni bekliyordu. O güne, bir hindu tapınakğında kutsanarak başlamayı hayal etmemiştim. Ama benim de şaşkınlığıma, Besakih gardiyanlarından biri tarafından kutsanıp, hindu tanrısına nasıl dua edileceğini öğrendim.
Besakih Bali’nin en önemli tapınağı. Yerli halk burada dua edip, tanrıya adaklar sunuyor. Ben sabahın erken saatlerinde orada olduğum için ne yerli halk, ne de turist vardı. Normalde gün içinde bu tapınak turist dolu olduğudan, dua edilen yerlere girilmesi yasakmış.

Besakih
Besakih’te dikkat edilmesi gereken en önemli konu kapıda peşinize takılacak rehberler. Onlara yüz vermemekte fayda var. Çünkü tapınağı tek başınıza da gezebilirsiniz. Eğer benim gibi çok erken saatlerde orada olabilirseniz, rahiplik eğitimi alan bir gardiyana denk gelip ondan hindu dini ile ilgili bilgi almanız da mümkün. Benim gardiyanım aynı zamanda fotoğrafçı çıktı. Beni tapınağın her köşesine götürmekle kalmayıp, en panoramik noktalarda pozlar verdirip fotoğraflarımı da çekti.


Öylesine yorgundum ki, çok fazla gezecek halim kalmadığını ona söylediğimde beni tanrı üçlemesi ‘’trinity’’nin önüne oturtup ‘’seni şimdi kutsal su ile kutsayacağım ve tüm yorgunluğun geçecek.’’ dedi. İkimiz de ‘’trinity’’nin önünde bağdaş kurup oturduk. Tanrı adakları, ufak sepetler içinde çiçeklerden oluşuyor. Sepetleri önümüze koydu. Önce yaratıcı tanrı Brahma için turuncu çiçeklerden bir tutam alıp orta parmaklarımız arasında tutarak dua ettik. Ardından yıkım tanrısı Shiva için pembe çiçekleri kullanarak aynı şeyi yaptık. Son olarak da yeşil otlarla tanrı Vişnuya dua ettik. Bu dualar bittikten sonra kutsal suyu üç kez başıma serpti. Sonra üç kez bu sudan içtim ve yine üç kez aynı su ile yüzümü yıkadım. Agung dağından gelen kaynak suları bir havuzda toplanarak tapınakta kutsal törenler için kullanılıyor. Son olarak da iki kaşımın arasına pirinç taneleri yapıştırdı. Bu da bereket ve şans içinmiş. Bu seramoniden çok keyif almıştım. Herhangi bir dine mensup olmamayı seçmeme rağmen hinduism ilgimi çekiyordu. Dünya üzerindeki en eski organize din olması yanında, çok açık bir dünya görüşüne sahip, inananlarının seçtiği bir hayat biçimiydi. Diğer büyük dinler gibi kurallar dikte etmeyen, insanları zorlamayan, fakat uyum ve denge sunan bir doktorine sahipti. En azından gördüğüm kadarı ile. Hindistan’a gitmeden önce bu dinle ilgili daha çok şey öğrenmem gerektiğini düşündüğümden Amazon’dan bir kitap satın aldım geçenlerde.


Besakih, Trinity

Bali seyahatim farklı kültürleri öğrenmeye, farklı mutfakları denemeye ve dünya insanları ile tanışmaya ne kadar aç olduğumu bir kez daha gösterdi bana. Hem de şimdiye kadar farkında olmadığım bir ihtirasla...  

1 yorum:

  1. Esracim Bali yazilarinin hepsini okudum ve bayildim :) iyi ki paylasmissin.. Ekimde gitme ihtimalimiz var.. Didem, Irem, Gunes ve ben.. bakalim :)
    optum.. Asli Ismailoglu

    YanıtlaSil