4 Aralık 2010

Ait Olamamak

Friends dizisini seyrettiğim dönemlerde oradaki karakterlerin birlikte yaşadıkları komün hayatına gıpta ederdim. Kendilerine ait ayrı hayatları olmasına rağmen, birlikte süre gelen yapışık bir grup varoluşları da vardı. Doğal olarak hiçbiri evli değildi. Aynı daireyi paylaşabiliyorlar ve daha esnek yaşayabiliyorlardı bu yüzden. Pek de kural yoktu yani. Her günü bir parti havasında yaşamak ve en önemlisi de bir grubun parçası olmak ne eğlenceli olmalıydı. Dizinin sona ermesi için karakterlerin evlenmesinin ya da düzenli  ilişkiler içine girmelerinin gerekmesini trajik bulmuştum. Oysa dizi mutlu sonla bitirilmişti. Herkes istediğine kavuşmuştu. Ama sanki bütün eğlence ve çeşitlilik bitmiş ve hayatlar birbirlerinden koparılmıştı. Öncelikle yaşadıkları yerler ayrılmak zorundaydı. Araya duvarlar dolayısı ile kurallar girmişti.

Öte yandan hiçbir gruba, takıma ya da ideolojiye ait olamama durumu da var taa başından beri. Sosyal fobiden kaynaklanan bir durumdan çok, sadece böyle olmak. Kendini hiçbir şeye ait ve bağlı hissedememek. Birgün bir fikre inanırken, ertesi gün başka bir fikrin daha mantıklı geldiğini ve daha ertesi yıl aslında o düşüncenin de çok doğru olmadığını görmek. Değişim. Çok uzun süre aynı şeylere, aynı düşüncelere ve aynı gruplara bağlı kalamamak bir bozukluk olabilir mi? Çünkü görünüşe göre pek çok insan bir şeylere bağlı kalıp, hatta yapışıp, uzun süreler değişim ihtiyacı hissetmeden yaşayabiliyor.   

Sık sık düşünürüm, yalnız hissetmek, bu ait olamama durumundan mı kaynaklanıyor diye. Gençlik yıllarımda hayatımla ilgili çok da fazla alternatifim olmadığını düşünerek büyüdüm. Önüme konan fırsatların dışında kendim için yenilerini de yaratabileceğim fikri henüz oluşmamıştı kafamın içinde. Yine de aileme yurt dışında yaşamak isteğimi diretecek kadar cesur olabilmiştim. Tabi şimdi geriye dönüp baktığımda bunun özgürlük, özgür ve bağımsız hissetme ihtiyacından kaynaklandığını görebiliyorum. Peki derinlerde yatan ait olamama hissi ne zaman başladı?

Ben bir erkeğe ait olamadım hiç. Ait olamama hissi tam da orada başladı sanırım. Oysa büyüdüğüm toplumda kadının erkeğe ait olması ne kadar da doğal bir durum. Evlendiğim halde tanıdık gelmedi içine girdiğim hayat. Komşulara gidip gelmeler, hep aynı insanlara ve ortamlara maruz kalmalar. Hatta hep aynı konular ve konuşmalar. Ruhum sıkıldı çoğunlukla. Durağan ve değişimsiz hayatın içinde boğuluyorum gibi geldi. Kaçarak uzaklaştım evlilik kurumundan.

Öte yandan bir arkadaş grubunun içinde olabilirdim. Lise arkadaş grubu mesela. Ama bir kız lisesinde okumuştum. Bu da çeşitliliği kısırlaştırmıştı benim için taa en başından zaten. Üniversitede de bir kız grubum vardı. Erkekler de vardı tabi. Ama sosyal içerikli garip kutuplaşmalara gidildi orada da. Şimdi görüştüğüm tek tük insanlar var o gruptan. Devam ettirmiş bir kısmı görüşmeyi aradan geçen yirmi yıl boyunca. Evlilikler, çocuklar, birbirlerine gidip gelmeler. Şimdilerde haberleşmek daha kolay oldu. Ben de girdim onların e-mail gruplarının içine. Toplu halde e-mail gönderilip herkes haberdar edilebiliyor olan bitenden. Aman ne hoş. Geçenlerde bu grubun içinde yaşanan krize şahit olunca o gruptan da çıkmak istedim. Krizin konusu karşılıklı, kim daha dindar kim daha dinsiz suçlamalarıydı. Sessiz kalmak ve bir daha da toplantılara katılmamak en akıllıca çözüm gibi geldi bana.

Okul hayatı bitince iş hayatı başlıyor. Orada da bir takım insan gruplarına maruz kalınıyor. O dünyada yaşadığım her tecrübe bana, çıkar ilişkilerinin, sırtından bıçaklamaların ve dedikoduların eninde sonunda ortaya çıkacağını gösterdi. Birlikte hareket etmek üzere oluşmuş her grupta insan faktörü bir huzursuzluğa neden oluyordu. Bununla her yüzleşmem, bir gruba ait olma konusundaki hevesimi biraz daha kırdı.

Gerçek hayatta hiçbir şey televizyon dizilerindeki gibi olamıyor ne yazık ki. Öyle görünüyor ki denklemin içine insan girince ortaya çıkabilecek durumları önceden kestirmek mümkün değil. Toplumumuzda hayır diyebilmek bir seçenek olmaktan çok, cüzzam belirtisi gibi görülüyor. Hayır bir dine mensup olmayacağım, hayır oy vermeyeceğim, hayır toplantılarınıza katılmayacağım.

Bir gruba ya da bir fikre uzun süreli her bağlanma, yaptırımları da beraberinde getiriyor. Hayat değişiyor, durumlar, şartlar, bunun sonucunda da insanlar değişiyor. Neden yapışıp kalmak, bu kadar çok alternatif varken?       

1 yorum:

  1. Bir erkek olarak benzer sorunlar yaşıyorum. Hayatımı şehir değiştirerek yaşadığım aktif dönemlerde, kendimi yenilenmiş insanlarla konuşmaya açık ve neşeli hissediyorum. Ama bir yere yerleştiğim zaman çevremin hareketleri o kadar sabit ve o kadar kolay öngörülebilir ki kör bile olsan yolunu bulursun. Ama basit sorunlarını defalarca anlatıp, senin üstünde baskı kurmaya başladıkları zaman kaçasın geliyor. Beklentileri bitmiyor hiç, hayattan keyif alamadıkları gibi senin keyfini de kaçırıyorlar. Bu aile içinde böyle. Antalya da oturduğum zamanlar bir arkadaş gurubum vardı. Dünyanın en amaçsız dört insanı bir evde yaşardık. Paket paket sigara, bira içerdik, pes atardık,evi bok götürüyodu ama takmıyoduk. Ot gibi yaşıyorduk anlayacağın ama kendimi oraya ait hissedebilmiştim. Bir gün öleceğimi düşündüğüm her an hayatın ciddiyeti ve etrafımda ki hırslı insanlar beni bunaltmıştır, hep kaçasım gelmiştir. Yüreğim daralmıştır.

    YanıtlaSil