19 Aralık 2010

Dışarıdayken

Hay Allah tüm kadınlar mı aynı şeyleri konuşur?

Tek başıma alışverişe çıktığım yağmurlu bir Pazar sabahıydı. Böyle havaları tercih ediyorum haftasonları caddede yürüyüşe çıkmak için. Daha az insan ve daha az çocuk arabası iten anneler/babalar, kaldırımlarda kendilerinin geçiş üstünlüğü olduğunu düşünen..
Tenha sokaklar, geç kalmış tek tük sonbahar yaprakları çınar ağaçlarından düşen…
Huzur…
Neredeyse öğlen olmak üzereydi. Kitapçı alışverişi ardından yeni koşu ayakkabılarımı da seçtikten sonra ödeme yapmak için kasaya doğru yürüdüm. Yeni yıl için ilk kararım, son iki ayda aldığım iki kiloyu sahilde koşarak vermek. Kasada gözüme u-balance diye silikon bir bileklik ilişti. Takınca enerjin, esnekliğin ve dengen artıyormuş. ‘’Peki onu da alalım bakalım, bu aralar dengeye ve enerjiye fazlasıyla ihtiyacımız var’’ dedim içimden. Umarım doğrudur.

Neyse biz yine kadınlar ve konuştukları konuya dönelim. Erkekler…

Starbucks.

Keyifli alışverişimden sonra bir de kahve içmek istedim. Hazır yanımda birkaç kitap, defterim ve kalemlerim de vardı. Yani kahve içerken beni oyalayacak tüm alet edevat. Oturduğum masaya yakın çapraz masada üç orta yaşlı kadın yüksek sesle sohbet ediyorlardı. Bir tanesinin sesi öylesine tizden çıkıyordu ki dikkatim ister istemez konuşmalarına çekildi. Önce rahatsız olmuştum kadının ses tonundan. Sonra konuştukları konuya vakıf olunca yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi. Hemen çantamdan defterimi ve kalemimi çıkarıp yazmaya başladım.
Tiz sesli kadının önünde bir Türk kahvesi fincanı fal için ters çevrilmişti. Belli ki gelecekten dair merak ettiği şeyler vardı. Henüz kahve soğumamış ki şimdilik son ilişkisinden bahsediyordu diğerlerine hararetle, yüksek perdeden ve neşeli denebilecek bir ses tonuyla daha çok.
‘’Bu adamla hemen evlenebilirdim. Ama bir sene sonra da boşanırdım herhalde. Daha üçüncü gün bana evlenme teklif etti. Bensiz yaşayamayacağını falan söylüyordu.’’
Belli ki birlikte değillerdi artık. Evlenme teklifi kadın tarafından rededilmiş, ayrılmışlardı.
Bir diğeri hemen atladı.   
‘’ Eğer üçüncü gün evlenme teklif ettiyse yükseleni kesin balıktır.’’
Adamın doğum günü şubat sonu ya da mart ayı değildi anlaşılan o ki.

Burçlar çok şey ifade etmezler mi kadınlar için?

Ne çok anlam yükleriz doğum tarihlerine, doğum saatlerine. Birlikte olduğumuz insanı kalıplara sokmak için ne çok acele ederiz. Burçların kuralları vardır. Onların dışına çıkamaz kimseler. En azından kafalarımızda öyle. Oysa insan kurallara sığmaz, kabul etmek istemeyiz. İnandıklarımızın ya da inanmak istediklerimizin çoğunlukla bir mantık silsilesini izlemediğini düşünürken kolumdaki silikon bileziğin enerjimi nasıl artıracağı konusunda en ufak bir fikrim yoktu.

Kadınlar ve erkekler farklı inanışlara sahipler. Burçlarsa olmazsa olmazı kadınların. Öte yandan acaba ilişkileri neden bitti diye düşünmeden edemedim. Acaba adam kadının kafasındaki kalıplara göre çok mu çabuk davranıp evlenme teklif etmişti? Ve kadın acaba daha iyisini bulabilir miyim diye paniğe mi kapılmıştı? Adamın davranışı kadına göre zayıflık belirtisi olabilir miydi? Ne fazla ilgiden, ne de azından mutlu olamadığımız bir gerçek. Çoğu zaman ne istediğimizi biliyor muyuz acaba diye düşünmeden edemiyorum. Evet düşünce kalıplarımızla yaşıyoruz. Fakat aslında büyük resmi düşündüğümüzde bu kalıplar nereye gitmek istediğimizi işaret ediyorlar mı bize? Sanmıyorum.

Üç orta yaşlı kadın arasındaki konuşma devam etti. Her iki konunun da, erkekler ve burçlar, portakal gibi suyunu sıkıp çıkardıktan sonra seyahat planlarına geçtiler. Önce Kıbrıs, sonra da Paris’e gidildi hayallerde. Eifel Kulesi’nin önünde durulup, demir yığınına saatlerce bakıldı. Ama bir de para meselesi vardı elbette. Ayrıca öylesine anlık planlar yapmak doğru olur muydu? Vize almak da kolay değildi zaten. Bu yüzden de Kıbrıs fikri daha üstün geldi. Hem yakın, hem de vizeye, pasaporta gerek yoktu. Halbuki milleri de vardı Avrupa’ya gitmek için. Öylesine bir süre yarıştırdılar millerini. Sonunda yağmur galip geldi.
Neden mi?
Dışarıda yağmur yağıyordu. Şemsiyeleri de yoktu ıslanmaktan korunmak için. İçlerinden biri dışarı çıkıp diğerlerine köşedeki ucuzcudan birer şemsiye satın aldı. Beş lira…
Aslında tek gitmek istedikleri yer şemsiye altında bilindik, güvenli evleriydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder