4 Aralık 2010

Peki Ya Kendine Ait Olmak

Winter blues demişti bir arkadaşım hissettiklerimi tanımlarken. Hayatımı gözden geçirirken şunu fark ettim; her yıl kasım aylarında başlayan iç sıkıntısı, aralık ve ocak aylarında iyice yükselişe geçtikten sonra şubat ayının gelmesi ile bir duraklama dönemi yaşıyor. Mart ayında ise hiç şaşmayan bir şekilde içimdeki renkler tekrar canlanıyor. Kaç ilişkime mart ya da nisan aylarında başladığımı düşündüm geçenlerde. Kuaför koltuğunda oturmuş, artık yaşlandığını düşündüğüm ellerime parafin bakımı yaptırırken dışarıdaki yağmuru seyrettim. Dalıp gitmişim. Kendime geldiğimde uyanışıma ait yaptığım keşif ile bir an sarsıldım. Mart aylarında başlayan aşklarım, kışın soğuk günleri ile bitiyordu. Bazen engel olamıyordum bu bitişlere, bazen de kendim istiyordum sonları.
Ama hiç değişmeyen bir şey vardı. Baharla uyanan ruhum, yeni aşklara hazır bekliyordu. Bir şeyleri, birilerini aramak değildi benimkisi. Sadece biliyordum ki bahar geldiğinde beklediğim ne ise, gelip beni bulacak. Kış uykumdan uyandığımda bir sevgili beni karşılayacak. Doğru ya da yanlış sorgulamak yerine, şaşırtılmayı bekleyen bir çocuk gibi kendi halimde hayatımı yaşarken, aklıma gelen ilk soruya verilen cevaba karşılık ´´işte beklediğim o`` dediğim büyük heyecanı anımsıyorum. Aylardan şubat ve aradan
tam bir yıl geçmiş bir başkasını sevmeyeli. Bu zaman içinde hayatımda ondan başka biri olabileceği ihtimalini unutmuşum. Farkına vardım diyorum ya. İnsan bir ilişkinin içinde yaşarken , kendinin dışarıdan nasıl göründüğünü fark edemiyor. Birlikteliğin kendi dinamikleri içinde kaybolup gidiyor. Ancak nokta koyduğumda ya da belki bir es daha çok, nefes aldığımı hissediyorum. Başka ihtimallerin varlığı bana
unuttuğum kendimi hatırlatıyor. Sonra görüyorum ki yeni yolculuklara çıkmaya hazırım.

Yeni yolculuklar sadece başka diyarlara olmuyor. Son iki aydır kendi içime yaptığım yolculuğun artık sonuna geldiğimi hissediyorum. Yeni istikametler belirlemek iki ay önceki kadar zor görünmüyor artık. Kendimi daha cesur hissediyorum.
   
Herkesin yaşam ritmi farklı. Sanırım benim ritmim biraz daha yavaş. Son birkaç yıldır bunun daha çok farkına varıyorum. Hayatı ağırdan alıp zamanı yavaşlatmaya çalışmak ne kadar mümkün bilmesem de, yaşadığım her şeyi bir kat daha fazla hissedebilme duygusu yaratıyor bende. Böyle olunca da insan olaylara, kişilere bir kat daha fazla duyarlı oluyor. Belki daha çok heyecan duyuyor, yaşadığını daha çok hissediyor. Fakat bir o kadar da canı yanıyor düştüğünde.

Yolculuklar diyordum. Hiç bitmiyor. Hep bir yerlere gitmek istiyor canım. Mesele gitmekle kalmıyor pek. Yirmi yıl önce olsa gidişlerin dönüşlerini düşünmezdim. Şimdi hep bir geri dönme isteği ile yanıp tutuşuyorum her yolculuğumun bir noktasında. Yolculuğun uzun ya da kısa olması fark etmiyor. Başladığım yere geri dönmek, bir çeşit ait olmakmış gibi. Bu durum daha çok evime ve eşyalarıma aitmişim gibi geliyor kulağa. Aslında gerçek, kendime ait olduğum.

İnsan önce kendine ait olmalı öyle değil mi?

Bir kere kendine ait oldun mu, bir başkasına ait olamıyorsun. İstiyor insan. Birine ait olduğunu hissetmek istiyor. Ya da en azından bir şeylere.

Mutluluğun tanımını okurken, temel şartlardan birinin aidiyet
duygusu olduğunu gördüm. Sevgi ile gelen aidiyet, dinle gelen ya da en basiti bir takım tutmayla geleni. İnsan hep bir şeylerin parçası olma isteği ile yanıp tutuşuyor. Ama mutluluk tanımlanırken
kendine ait olmaktan bahsedilmiyor. Peki ya sadece kendine ait olmayı başarabilen insanlar için mutluluğun bir tanımı yok mu?
Dönmek de gitmek kadar bir kaçış değil mi aslında. Giderken kendinden kaçabileceğini, sadece kısa bir süre de olsa başarabileceğini düşünüyor insan. Oysa ki içten içe biliyor
kendinden kaçamayacağını. Dönüş ise aslında daha çok kendine kaçış. Bir muhasebe ve değerlendirme süreci. Benim için nefes alabildiğim, gerçekten kendim olabildiğim yegane zamanlar.

Geri dönüşlerin olduğu bir hayat yaşamak kolay değil. Her gün yaptığımız gibi geleceğimizi seçimlerimizle belirlerken, gitmekle dönmek arasında bir seçim yapmam istenirse eğer, ben her daim kendime dönüyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder