20 Aralık 2010

Başlangıçlar

Son zamanlarda kafamda yazmak istediğim roman/öykünün bölümleri var. Okuyucunun ilgisini çekmek için nasıl başlamalı, ne şekilde devam etmeli gibi bir takım sorular dönüp duruyor düşüncelerimde.

Roman yazmakla ilgili okuduğum kitap, bir hikayenin nasıl kurulması gerektiğinden bahsediyor. En önemli noktalardan biri başlangıç cümlesi.

Başlangıç cümlesi daha ilk andan itibaren okuyucuyu yakalamalı ve hikayenin içine çekmeliymiş.

Acaba severek okuduğum romanlar nasıl cümlelerle başlamıştı? Kütüphanemde durdukları raflardan tek tek çıkarıp başlangıçlarına baktım her bir kitabın. Onlarda beni çeken ve ilk andan itibaren büyüleyen şey neydi acaba?

Invisible – Paul Auster
‘’ I shook his hand for the first time in the spring of 1967.’’

Bit Palas – Elif Şafak
‘’ Hayal gücümün geniş olduğunu söylerler. – Saçmalıyorsun – demenin şimdiye kadar icat edilmiş en ince yoludur bu.’’

Breakfast at the Tiffany’s – Truman Capote
‘’ I am always drawn back to places where I have lived, the houses and their neighborhoods.’’

To Kill a Mockingbird – Harper Lee
‘’ When I was nearly thirteen my brother Jem got his arm badly broken at the elbow. ‘’

Sunset Park – Paul Auster
‘’ For almost a year now, he has been taking photographs of abandoned things. ‘’

Aşk – Elif Şafak
‘’ Bir taş nehre düşmeyegörsün, pek anlaşılmaz etkisi.
Mevsimlerden bahardı. Ilık mı ılık, yumuşacık bir günde başladı bu tuhaf hikaye. ‘’

The Beach House – Jane Green
‘’ The bike crunches along the gravel path, weaving around the potholes that could present danger to someone whom didn’t know the road like the back of their hand. ‘’

All Families are Psychotic – Douglas Coupland
‘’ Janet opened her eyes. Florida’s prehistoric glare dazzled outside the motel window. ‘’

Yüksek Topuklar – Murathan Mungan
‘’ Bundan birkaç yıl önce yazmaya karar vermiştim bu öyküyü. Güzel ve uzun bir öykü olsun istemiştim.’’

Hayatın Kaynağı – Ayn Rand
‘’ Howard Roark güldü. Kayanın ucunda, çırılçıplak ayaktaydı. ‘’

Atlas Silkindi – Ayn Rand
‘’ - John Galt kim ki? -
Işık azalıyor, Eddie Willers serserinin yüzünü pek de iyi göremiyordu. ‘’

The Brooklyn Follies – Paul Auster
‘’ I was looking for a quite place to die. ‘’

Tüm bu başlangıçların tek ortak noktası, insanda bir sonraki sayfayı çevirme isteği uyandırması. Diğer bir önemli nokta da yazarın baş karakterini bize bazen ilk cümleden, bazen de daha ilk paragraftan tanıtmış olması. Roman boyunca kimi izlememiz gerektiğini en baştan bilmek, baş karakterle kendimizi özleştirmemizde bize çok yardımcı oluyor. Kendi sıkıcı, tek düze dünyamızdan çıkıp yazarın bizim için yaratmış olduğu bambaşka bir dünyaya ayak basıyoruz. Zaten romanların amacı da bu değil midir?

Alfred Hitchcock’un dediği gibi.
‘’ İyi bir hikaye hayattır, yalnızca sıkıcı kısımları çıkarılmış. ‘’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder