17 Şubat 2011

Optik Ses Kablosu


Bu sene evimle ilgili bazı yenilikler yapmayı kafama koymuştum. Önce eskiyen yatağımı değiştirdim. Nevresimlerimin çok renkli olmasından da sıkılmıştım. Artık sade, beni dinlendirecek tek renk takımlar tercih etmeye karar verdim. Evet bu kararlar öyle hayat değiştiren cinsten değil. Ama ev yaşantımda beni mutlu eden ufak nüanslar. İrili ufaklı yeni çerçeveler içinde seyahatlerimde çektiğim fotoğraflar ve bir kitaplık da yatak odamın havasını bir anda değiştirmişti.

Sıra salon koltuklarımın yüzlerinin değişmesine geldi. Annemler bu işe ön ayak olmasalar benim organize olup kumaş seçmem ve usta ayarlamam mümkün değildi. Birkaç gün sonra gelip alacaklar koltukları, sandalyeleri, aslında üzerine oturulabilecek herşeyi.  

Kumaş işleri olup biterken elektronik konusuna da el atmam gerektiğini düşünüp önce digitürkü aradım. Milattan önceden kalma dekoder kutumun plusa yükseltilmesi işi geçtiğimiz hafta halledildi. Ama telefon görüşmesi ile başlayıp, servisin eve gelmesine kadar geçen süreç oldukça sancılıydı. Başvurum sırasında telefonda karşıma çıkan konuşma özürlü çocuk, ben alternatiflerimi anlamak için üsteledikçe daha da panik olup tüm bilgileri birbirine karıştırıp, benim de sabrımı tüketti nihayetinde.

‘’Eğer digitürkün yeni dünyasına geçerseniz altı lira daha az ödeyeceksiniz. Hem de kayıt yapan makine ile.’’
‘’Digitürkün yeni dünyası nedir? Biraz önce bahsettiğiniz ve bana satmaya çalıştığınız daha pahalı alternatiften ne farkı var?’’
‘’Aynı kanalları seyredeceksiniz yine.’’
‘’Peki neden daha az para ödüyorum aynı şartlara? Bu yeni dünyaya geçince ne olacak? Dünyam daha mı renklenecek?’’

Bu noktada çocuk kilitlendi. Ben istediğim bilgileri alamadım. Sonuç; ikinci bir telefon konuşması yapmak zorunda kaldım. Bu sefer karşıma çıkan kız benim soru sormama bile fırsat vermeden tüm alternatifleri sıralamış ve daha ucuza hem de kayıt yapabilen bir kutuya sahip olmuştum.

Servisler hiçbir zaman söz verdikleri saatte gelmezler. Digitürk de aynı şeyi yaptı. Yaklaşık kırk dakika gecikmeden sonra yeni kutumu takıp gerekli tüm evrakları da imzalattıktan sonra gittiler.  

Görüntü sorunlarım halolup sıra ses sistemine gelince işler biraz daha karmaşıklaştı benim için. Televizyon için kullandığım ses sistemime aynı zamanda ipodumu da bağlamak istiyordum. Bunun için bir doc ve sistemle bağlantısını sağlayabilmek için de 3,5 mm lik iki girişli bir bağlantı kablosu satın almıştım. İşte sorun tam bu noktada başladı. Dvd oynatıcımda sadece bir giriş olduğu için televizyondan ipoda dönebilmek için kablo değişimi yapmam gerekiyordu her seferinde. Tak çıkar sonra tekrar tak. Kulağa pek de sevimli gelmiyordu. Ofis arkadaşım dahiyane bir fikir ortaya atınca, benim de bu çıkmaz durumdan kurtulabileceğim ortaya çıktı. Bir de optik ses kablosu satın almam gerekiyordu. Tarifi de şöyleydi;

‘’Işıklı uçları olan bir kablo.’’

Elektronik mağazasına girip ‘’optik ses kablonuz var mı?’’ diye sordum. Sanki nasıl birşey aldığımı önceden biliyormuş gibi, üstelik kendimden emin bir edayla. Olduğunu öğrenince tüm dertlerimin sona erdiği hissine kapıldım. Artık evde ipodumdan keyifle müzik dinleyebilecektim. Tek yapmam gereken koşarak eve gidip kablonun uçlarını uygun deliklere sokmaktı. Öyle de yaptım. Bunu yaptığımda müzik sesinin kolonlardan odaya hemen yayılacağını hayal etmiştim. Nedense olmadı.

Panik içinde yaklaşık yarım saat kadar kabloların uçlarını bir delikten çıkarıp diğerine taktıktan ve dvd oynatıcımın kumandasının üzerindeki ayarlarla da oynadıktan sonra pes ettim. Digitürk destek hattı da bu arada beni yirmi iki dakika kadar telefonda bekletip hiçbir şekilde yardımcı olamayınca, kapıyı çekip evden çıktım. Biraz sakinleşmem gerekiyordu.

Neden hiçbir şey istediğim an, istediğim şekilde olmuyordu. Oysa tüm şartları yerine getirdiğimi düşünüyordum.

Aksi gibi senenin en sevmediğim günlerinden birini yaşamaktaydık üstelik. Sevgililer günü… Neyse ki bekarlardan oluşan bir partiye davetliydim. Bir arkadaşım partinin adını ‘’kukumavlar gecesi’’ olarak ilan etmiş, günün anlam ve önemini tam isabet vurgulamıştı. İki şişe şampanya, bir şişe pembe şarap ve bol miktarda kahkahadan sonra benim optik kablo sorunum konu oldu. Arkadaşlardan biri ‘’gelip bakayım istersen’’ deyince kulaklarıma inanamadım. Evden çıkarken içimden geçirdiğim dileğim aklıma geldi; ‘’hayatımda optik ses kablolardan anlayan bir erkek istiyorum. Seks falan umurumda değil.’’ Ve bu dileğim nasıl olduysa gerçeğe dönüşmek üzereydi.

Parti gece yarısından biraz sonra bitti ve bana yardım teklif eden arkadaş ile eve geldik. Ona neler yaptığımı gösterdim. Televizyonun arkasına geçip bağlantılara baktı. Bir sorun yoktu. Sonra dvd oynatıcının uzaktan kumandasının üzerindeki, benim de birkaç saat önce bastığım bazı tuşlara basmaya başladı. Bir anda müziğin odanın içinde yayıldığını duymak beni çok şaşırtmıştı. Bu kadar basitti işte. Sadece tek bir tuşa iki kere basmak yetmişti.

‘’Ama ben de aynı tuşlara basmıştım.’’
‘’Anlaşılan basmamışsın.’’ Ardından bir tebessüm.

İşin gerçeği basmıştım. Ama sabırsız bir hızla, bir ayardan diğerine geçerken beklemediğim için, sesin gelip gelmediğinin de farkında değildim. Makineye cevap verecek zamanı tanımamıştım.

Telaş, acelecilik, herşeyin hemen olmasını isteme hali biraz çocukça, ama daha çok kadınlara özgü özellikler. Biz kadınlar dördüncü boyutu algılarken tüm yaşamın tek bir ana sığamayacağını unutuyoruz sanırım.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder